Nedim Şener, Ahmet Şık, Evez Zeynallı: Azad Sözün Tutsakları

13.03.2012 

Cahit Kılıç

cahitkilic@haberx.com

Onlar, özgür iradeyle yazdıkları yazılarıyla, kitaplarıyla, gazeteleriyle huzurlarını kaçırdıkları kimi duygu tacirlerinin, mukaddesat istismarcılarının ve halkın başındaki egemen güçlerin, müstebitlerin, beytülmal talancılarının zulmüne uğramış “fikir, hür düşünce ve hür düşünceyi özgürce ifade etme” gibi ulvî fiillerinden dolayı, zalimler elindeki tutsaklardır.

Birçok yazar çizerin bugün yazdıklarını, kulunuz, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmasından sonra, 10 Mart 2011 tarihinde yazmış. Bazı bölümleri alıntılıyorum. Zaten üstüne de çok fazla ilave söz söylemeyeceğim.

Ayrıca, en baştan söyleyeyim: Üçünü de tanımam. Hiçbiriyle fikir birliğim de yoktur.

“-Evrensel akıl var mı?

Eğer akıl tutulması yaşamıyorsanız var!

-Evrensel hukuk var mı?

Yok diyenin aklına şaşarlar!

-Evrensel kanun var mı?

Evrenin yedi iklim dört bucağında binlerce, on binlerce farklı kanunlar vardır. Kimisi evrensel hukuka uyar, kimisi uymaz. Kimisi kamu yararınadır, kimisi diktatörün koltuğunun teminatıdır. Kimisi fakir fukarayı koruyan, kollayan sosyal devlet kanunlarıdır, kimisi elit burjuvanın tıklım tıklım dolu değirmenine su taşır…

Onun içindir ki; her yazımızda feryat figan bağırıyoruz: Aslolan hukuktur. Kanunlar diktatörlerin ülkesinde de var…

Son zamanlarda Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşanan olaylar, demokrasisi gelişmiş Batılı ülkeler ile olayların geliştiği ülkelerdeki kanun ve hukuk anlayışını mukayese ettiğimizde; bu gerçeği bütün çıplaklığı ile gözlerimizin önüne sermiyor mu?

Eğer hâlâ akıl tutulması yaşamıyorsanız; seriyor… Ama biz, buna rağmen Şark oyunları oynamaya devam ediyoruz…

Pekiyi…

-Evrensel oyun var mı?

İnsanoğlunun var oluşundan bugüne kadar hep olmuştur. Sonsuzluğa kadar da hep olacak!..

Oyun var, oyun içinde oyun var!

Oyun var kuralına göre oynanır, oyun var hep arkaya dolanıp iki puan kapmak amacıyla oynanır. Oyun var alenidir; yerseniz enayi, yemezseniz uyanık sınıfındansınız. Oyun var kapalı kapılar arkasında oynanır; siz uyanıp da oyunu fark ettiğinizde şeytanın yağlı kendiri çoktan boynunuza geçmiştir bile. Geçmiş olsun…

(…)

Türkiye’de bir oyun oynanıyor. Hem de oyun içinde oyun oynanıyor.

Hükûmet kanadının son açıklamaları da açıkça gösteriyor ki: İpler artık onların da elinden çıkmıştır. Birtakım işgüzarların yaranmak amacıyla işi çığırından çıkardıkları varsayımı da artık çöpe atılmıştır…

Biz, karşı cenahtan gelen cızırtıları yok hükmünde sayıyoruz. El birliği ile cansiperâne göğüslüyor, hatta hadlerini bildiren hücumlar da yapıyoruz. Eyvallah!..

Ya bu cenahtan çıkan vicdan feryatlarını nereye koyacaksınız?

Haydi kin, nefret ve intikam duyguları sizin gözlerinizi kör etmiş, vicdanlarınızı askıya almış…

Ya bizimkiler?

Biz de mi askıya alalım?

Çok çok adi suçlardan yargılanma sebebi sayılabilecek birtakım fiillerden dolayı önünüze geleni terör örgütü suçlusu diye içeri doldurmanın âlemi nedir?

Düşünceye ve düşünceyi ifade hakkına pranga vuruyorsunuz…

Biz ki, bugün baskı altında değiliz; ama vicdanlarımıza pranga mı vuracağız?

12 Eylül referandum sürecine kadar tırnaklarıyla kazıyanların, eşine dostuna, yaranına akrabasına, kırk yıllık dâvâ arkadaşlarına rağmen o sürece omuz verenlerin emeklerini ve haklarını bugün yer ile yeksan etmektesiniz ey oyun içinde oyun oynayanlar!

Tırnaklarla kazınan pasların üstüne kalay çekilerek bir nebze de olsa düzeltilen demokratik ülke imajının üstüne asit döküyorsunuz…

Bölgesinin liderliğine oynayan Türkiye ve onun lideri başbakan Erdoğan’ın tekerine çomak sokuyorsunuz…

Bağırsakları temizleyeceğiz derken ciğerleri sökmeye başladınız, farkında mısınız?”

***

Evet…

Aynen dediğimiz gibi yaptılar; ülke imajının üstüne asit döktüler ve özgür düşünceyi tam 375 günlüğüne susturdular. İfade özgürlüğünü boğdular.

Nihayet başlıktaki üç isimden ikisi mâhkeme kararıyla tahliye edildiler. Kendilerinin ve ailelerinin gözleri aydın. Allah, bir daha yaşatmasın inşallah.

Darısı, 28 Ekim 2011 tarihinden beri Bakü tecrithanelerinde tutulan bir başka azad söz tutsağı Evez Zeynallı’nın başına…

***

Şimdi kim cevap verecek?

Bu iki kişinin ve ailelerinin çektikleri acıların bedelini kim ödeyecek?

Türkiye’ye itibar kaybettirenler, size soruyorum: Bu fiilinizle, bu ülkeye ve millete itibar kaybettirmenizin dışında ne kazandırdınız?

***

Evrensel hukuk, düşünceyi ve düşüncenin özgürce ifade edilmesini suç saymadığına göre; sırf hür düşüncesini ifade ettiği, gazete veya kitap yazdığı için hapsedilenleri de mâhpus veya mâhkûm diye adlandırmak doğru değildir.

Onlar, özgür iradeyle yazdıkları yazılarıyla, kitaplarıyla, gazeteleriyle huzurlarını kaçırdıkları kimi duygu tacirlerinin, mukaddesat istismarcılarının ve halkın başındaki egemen güçlerin, müstebitlerin, beytülmal talancılarının zulmüne uğramış “fikir, hür düşünce ve hür düşünceyi özgürce ifade etme” gibi ulvî fiillerinden dolayı, zalimler elindeki tutsaklardır.

Toplumun, ya da daha geniş anlamda “toplumların” onlara sahip çıkmak, destek olmak, özgür iradeleri ve sözleriyle onlara arka durmak gibi vefa borçları vardır…

***

Açık Çağrı

Başta Türkiye olmak üzere, uluslararası toplumu, sivil toplum kuruluşlarını ve insan hakları savunucularını Bakü zindanlarındaki “özgür düşünce tutsaklarının” özgürlüklerine kavuşmaları için çaba harcamaya çağırıyorum.

Başta, geçtiğimiz Ekim ayı içinde önce gazetesinin merkezine baskın düzenlenen, gecenin bir yarısında gazeteye ait bütün mal varlığına el konulan, daha sonra da müfteri bir aşüftenin attığı iftira ile derdest edilerek hapse atılan, 3 aylık soruşturma süresi bitmeden bir 3 aylık soruşturma süresi daha ilave edilerek hapsi keyfî olarak uzatılan Evez Zeynallı olmak üzere…

Uluslararası af örgütünün “vicdan mâhpusları” ilan ettiği, bu sefer başta Arif Hacılı olmak üzere, kimisi AHCP üyesi, kimisi Müsavat Partisi mensubu veya yetkilisi diğer arkadaşlarının ve onlarca, yüzlerce özgür düşünce tutsaklarının, insan hakları ativistlerinin ve de Nimet Penahlı gibi, çok basit bir suç bahane edilerek katil muamelesine tabi tutulan nice siyasî şahsiyetin…

Seslerini bütün dünyaya duyurmaya çağırıyorum sizleri…

Despotik bir rejimin zulmüne karşı “özgür düşünceyi ifade” sevdalısı olan, insanım diyen, insanım diyebilen herkesi, Azerbaycan’daki totaliter rejime tepki göstermeye, kardeş ülkedeki tutsakların sesi olmaya çağırıyorum…

Ne Türkiye olarak biz, ne de kardeş Azerbaycan halkı, birtakım muhterislerin baskı ve zulümlerine müstahak değiliz. Susmak, daha çok düşüncenin boğulacağı anlamına gelir…

Susmayalım!..

Əlaqəli məqalələr

Bir cavab yazın

Sizin e-poçt ünvanınız dərc edilməyəcəkdir. Gərəkli sahələr * ilə işarələnmişdir

Back to top button